Deli İbrahim’in kardeşi Duble’ye, kumrunun hikâyesini anlattığı, hikâyeye inandırdığı için…
Durakta otobüs beklerken gülen tek kişi benim. Bu durum beni ilk zamanlar üzse de çok dert etmedim. Yalnızlıktandır ulan, dedim. Kabullenmek için teselli aradım. Bir insan aradım. Buldum. İsmini Serpil koydum. (Tamam, isim konusunda hazıra konmuş olabilirim ama kulağına ismini ben de söyledim. Hayalimde dertleşirim onunla. Her şeyimi anlatırım. Kavga ettiğimiz de olur ama çok uzatmam, alır başını göğsüme…) Bir Serpil’in yanında gülmüyorum, kafam sağlam. Gerçi o bunu kabul etmiyor ama… Bir gün kantinde sıra bekliyordum, Serpil bir anda yanımda belirip, yine kafan gidik, demişti. Höst ulan Serpil, demiştim içimden şaşkınlıkla. Aldığım çayı eline tutuşturmuştum. Ulan pat diye insanın suratına vurulmaz böyle şeyler. Kafa gidik falan, denilmez. Nasılsın denilir onun yerine, inceden bir giriş, sonra ben dökülürüm zaten soran Serpil olursa. Bak Serpil, derim, bende kafa gidik, buralar hep pıtraklı diyar. Göğsüme vura vura. O da, ayy üff, der gözlerini baydırarak arabesk sevmeyen kız havalarında. Bu sefer üslubumu sertleştiririm. Bak ulan Serpil, derim, arabesk var ya o taşra kokusu, dile getiremediklerimizi söylüyor kızım, gevezeleri değil suskunları anlatıyor. Ha sen anlamazsın kafan güzel çünkü (sesi güzel aslında, benlen muhatap olduğunda) sen anlamazsın, mutlusun kızım. Öylesin diye zaten geliyorum şu okula. İki kelam edelim kafam dağılsın. Ama sende de biraz arıza var ki yanımda bitiyorsun. Sana çay ısmarlamaktan öteye geçemedim lan, yine de geliyorsun. Sefaletime… Gel ulan Serpil! Bu kadar sert üslup da fazla. Serpil, derim susarım. Yeter zaten. O da susar. Karşılıklı susuyorsak umut var derim ben de. Sonra konuşmaya başlarız. Yanımda kalıyor ve konuşuyorsak umut var derim. Konuşmama rağmen yanımda kalıyorsa… Ulan kız yanımdaysa umut aramaya ne lüzum var!
Devamı: Mahalle Mektebi 34