1972 yılı. Ortaokula gidiyorum. Babamın Konya yolunda kaza yaptığı haberi geliyor. Göksu’yu gören okul bahçesinde donup kalıyorum. Otobüs devrilmiş, Belen’de. Göksu’nun kenarında ince kavislerle uzanan yol üzerinde Belen, herkesin ürktüğü, suyun, boğazın arabalarını, yolcuları kaptığı yer. Her baharda koyun atılırdı Belen’e. Almasın kimseyi diye. Güz, ceviz olup toplanırken, okul zamanı olup masraf olurken, kış korkusu olup dağdan odun edip, kömür aldırırken, bu kaza…Nice insana mezar olan yer yoksa babamı da mı..
İlçede bir rüzgârla yayılıyor haber. Jandarmaya koşuyorum hemen. Kapıdaki asker abiden öğrenemiyorum bir şey. Annem duymuş mudur?
Nereye koşacağım, kime soracağım bilemiyorum. Çay bahçesinin önündeki çınar ağacının dibine çocuk dizlerimle çöküveriyorum. Güzün değdiği yapraklar sarı sarı. Elime alıyorum birini. Bir damla iniyor gözümden sonra. Sağ gözüm önce ağlıyor soldan. Niye ki… Ağacın altında gözü yaşlı beklerken çoğalıyor kalabalık. Annemin bağırışı Halkevinin önünü yıkıyor. Kundakta kardeşim var benim, nerede acaba? Canım dayanmıyor sonrasına. Bayılmışım.
Devamı 31. sayımızda…